Bildiğim, gördüğüm kadarıyla Ayvalık’ta altı adet sinema vardı. En önemlileri 23 Nisan, Şehir, Deniz, Ferah Yalı ve sonrasında da hala var olan Vural Sinemalarıydı. 

23 Nisan Sineması’nı çalıştıranlar rahmetli Necdet Tosun ve Orhan Erdamar’dı. Sonrasında onlar İstanbul’a gidip filmcilik ve artistlik yapmaya başlayınca gitmeden önce sinemayı rahmetli Necmi Bey’e devretmişlerdi. Necmi Bey de ismini Kulüp sineması olarak değiştirmişti. Naci Bey de terziliği bırakıp Şehir Sineması’nı açınca iyi bir rekabet oluşmuş kaliteli filmler izlemeye başlamıştık. Bu arada Birinci Yokuş Mevki’nde bulunan Deniz Sineması bir yangın sonrasında sinema hayatına son vermiş bu sektör diğer sinemacılara kalmıştı. Deniz Sineması’nda Titanik Faciası isimli film oynarken makine dairesinde çıkan yangın sonrası seyirciler büyük korku yaşayıp paniğe kapıldılar. Şans eseri yatalanma veya ölüm olmadı.

Herkesin tek eğlencesi olan sinemalar o zamanlar dolup taşardı. Belli günlerde Türk filmleri belli günlerde yabancı filmler oynatırlardı. Çarşamba, cumartesi ve pazar saat 13.00-15.00 arasında gösterimler olurdu. 

Yaz geceleri saat 21.00’de iki film birden diye iki film oynatılırdı. Bazen biletler bir gün önceden satılırdı.

Hiç unutamadığım bazen Baytekin, Benhur, Herkül gibi filmleri yarısında keserler devamı yarın  diye ikinci defa 25 kuruşumuzu alır, aslında 25 kuruş olan ücretleri 50 kuruşa  çıkarıp para kazanırlardı.

En önemlisi o zamanlar aşık gençlerin bakışma, işaretleşme, anlaşma zamanları özellikle cumartesi-pazar günleri sabah saat 10.00’daki matinelerdi. Onların da biletlerini bir gün önceden alırdık. Saat 09.00 gibi salona girer elimizdeki gazeteleri güya okur gibi yapıp kaş altından kesişmeler yapılırdı.

Sık sık konserler, tiyatrolar da gelirdi. Hele 1960 sonrası konserleri nedense çok güzeldi. Tiyatrolarda  Muammer Karaca tiyatrosunu hiç unutmam (Cibali Karakolu). İmkansızlıklara, ses düzeninin ilkelliğine rağmen salonda tık çıkmadan izlenmesi mükemmeldi. 1967-68 yıllarında Şehir sinemasının kışlık salonunda bir Berkant konseri izlemiştik ki o da şaheserdi. Berkant sahneye bembeyaz elbiselerle çıkmış ve “Bugün benim doğum günüm. Şarkılarımı beğenirseniz alkışlayın, söylerken alışlamayınız” dediğinde herkes bu uyarıyı dikkate almış ve unutulmayacak bir konser dinlemiştik.

Ayvalık Halkevi’nin hazırladığı bizim Ayvalıklı ağabeylerimizin Kulüp Sinemasında oynadıkları bir tiyatro vardı ki onu izleyen bizler hala aklımıza geldikçe gülmeyen olduğunu tahmin etmiyorum. Bu bir ortaoyunu gibiydi. Başrolde (lakaplarıyla yazacağım) Tatlıcı Ali İhsan, Balaban Mustafa, Yula Zeynep, Taş Hasan, Arabacı Necdet daha kimler yoktu ki saymakla bitmez. O geceyi yaşayanların günlerce güldüklerini tahmin edebiliyorum.

Sonrasında Ferah Sineması 1964-65 yılında perdesinin açtı. En büyük sinema oydu. Ben de geçimimizi sağlamak için ek iş olarak kursunu gördükten sonra gişesinde bilet kesmeye başladım. Yıl 1967 idi.Bahçedeki sandalye sayısı 990 adetti. Akşamüzeri saat 18.00’de gider, film başlayınca paraları toplar, hesabı yapar, Şehir Kulübünde oturan rahmetli Naci Bey’e getirir verirdim. Naci Bey’in bir özelliği paraların üzerinde bulunan Atatürk resimlerinin hepsinin bir yerde olmasını istemesiydi. Para ve kalan biletler beyaz bir torbaya konulur ve kendisine telim edilirdi. Ferah Sineması deyince o günleri hatırlayanların anıları tazeleyeceğine eminim. O yıl havalar güzel olmuştu. Sinema iyi çalışmıştı. Ertesi yaz o poyraz bitip tükenmedi. Haliyle işler çok düştü. O zaman da çareyi üç film birden oynatmakta buldu. Rahmetli Sümer Özel ağabeyi o sinemanın işletmeciliği ona aitti. Ama pek karlı bir iş olmamıştı. Sezon sonunda bırakmak mecburiyetinde kaldı.

Bu arada Necmi Bey, Kulüp Sineması’nı İzmir’e gideceğinden Naci Bey’e devretti. Sinemanın ismi de “Özel Sineması” olarak değiştirildi. Dediği gibi sinemalar o zamanlar revaçtaydı. Bu aralar Yalı Sineması’nı Naci Bey işletmeye açtı. Bu durumda bütün sinemaları Naci Bey işletmeye başlamıştı. Bu arada 1968 yazında mükemmel havalar yaşanıyordu. Ferah Sineması’nı İzmirli bir sinemacı kiralamıştı. İşin uzmanı bir işletmeciydi. Çok güzel filmler getiriyor, müşterileri çekiyordu. Ben o sene Yalı Sineması’nın gişesindeydim. O yaz döneminde bir çok tiyatro gelmişti. Mesela Altan Erbulak, Metin Serezli, Metin Akpınar ve Zeki Alasya’nın Deve Kuşe Kabare Tiyatrosu mükemmel oyunlarıyla gelmişlerdi. Beyaz kelebekler, Yurdaer Doğulu konseri unutamadıklarımdandır. Hele Yurdaer Doğulu ile bir gece gişede oturup yaptığımız muhabbeti unutmam mümkün değil. Çok efendi bir kişiydi. Konsere çıkacağı gece gişede az bir zaman oturmuştuk. Ben Girit Leblebisi yiyiyordum. Ona da ikram ettim. Boğazını göstererek bu gece olmaz demişti. Ertesi gece Ayvalık’ta kalmış. Bir de baktım ki gişenin önünde beni ziyarete gelmiş. Yan kapıdan içeri aldım. Elindeki kese kağıdını açtı. 1 kg Girit Leblebisi ile gelmişti. İşim bitinceye kadar onları yedik. Meğer önceki akşam ben yerken kokusunu çok beğenmiş.

Sinemaların bitişi

1970 yılında televizyonlar boy göstermeye başlamıştı. Ama o zamanlar sadece Yunan kanalları izlenebiliyordu. İlk televizyonu Yelken Kulübü adında, işletmeciliğini Lemi Rençber’in yaptığı çay bahçesine kendisi 1967-68 yıllarında koymuştu. Bir gün haberler gelmeye başldı.TRT televizyonu yayına başlayacak deniliyordu. Rahmetli Naci Bey’e “Amca, sinemalar bitiyor gelibe” dedim. Şöyle gözlüklerinin üzerinden bakarak “Yok evlat! Sinemalar bitmez” dedi. Ama Bitti.

1975 yılına kadar ben ite kaka giden sinemasının gişeciliğini ek iş olarak yaptım. O yılın yaz ayında ayrıldım. Hakikatten sinemacılık bitmişti.

İşte böyle, Ayvalık’taki o güzelim sinema günleri de böyle geçip gitti. (Her insanın ömrünün acısıyla tatlısıyla geçip gittiği gibi)

 


Konuşan Ayvalık Vitrin Dergisi’nin Ekim 2013 tarihli 6. Sayısında yayımlanmıştır. (Sf.31)

Yorum bırakın

Trend